28 Mart 2022 Pazartesi

Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar

 Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar

Gazi’nin daha milli mücadele sürerken Maarif Kongresi’ni düzenlemesi. Neyi kanıtlar?

Eğitime önem verdiğini

Türk milletinin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmasını, Cumhuriyeti koruyacak ve geliştirecek bir neslin yetiştirilmesi için eğitim sisteminin düzenlenmesi zorunluydu.

Osmanlı ülkesinde, Dinî eğitim veren medreseler, Batı tarzında eğitim veren mektepler ve azınlıklar ile yabancılara ait okullar eğitim veriyorlardı.

* Neyi kanıtlar?

Eğitim birliği olmadığını

Azınlıkların kendi okulları, yabancı devletlerin(Fr., İng., Alm., ABD,…) açtığı okullar vardı ki bunların kuruluş amaçları, eğitim programları ve yönetimleri devlet denetimi dışında idi. Bu okulların bazılarında düşmanca bir zihniyetle bölücü ve yıkıcı bir eğitim verilmekteydi.

* Bir ülkede farklı eğitim anlayışlarıyla faaliyet gösteren okulların bulunması neye yol açabilir?

Dünya görüşleri farklı nesillerin yetişmesi, bu nesillerin ülke ile ilgili konularda çatışma içinde olmaları

Tevhid-i Tedrisat Kanunu: (3 Mart 1924) ∎ Ülkedeki bütün yerli-yabancı okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetim ve denetimine bağlandı. neyi kanıtlar?

Eğitim birliği sağlandığını, eğitim alanında bağımsızlığımızın korunduğunu

∎ Dini ağırlıklı eğitim veren medreseler kapatıldı. neden?

Eğitim birliğini sağlamak, laik ve çağdaş eğitimi gerçekleştirmek amacıyla

∎ Kız ve erkek öğrencilerin aynı yerde karma olarak eğitim görmeleri

∎ İlköğretimin tüm vatandaşlar için parasız ve zorunlu olması esası getirildi. Neyi kanıtlar?

Sosyal devlet anlayışının gerçekleştirildiğini, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmaya çalışıldığını

∎ Okullarda okutulan dersler; milli kültürü benimseten ve bilimsel esaslara uygun hale getirildi.

Sonuçta laik, çağdaş, milli ve bilimsel bir eğitim sistemi oluşturuldu.

Cehalete Karşı Açılan Savaş

Ülkemizde bırakın eğitimli olmayı, okuryazar oranı bile çok düşüktü (yaklaşık %10)

Atatürk’ün eğitimdeki en önemli hedefi; büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halkımızı okur-yazar hale getirmek- cahilliği ortadan kaldırmaktı.

“Büyük Türk milletine, onun bütün emeklerini verimsiz duruma sokan, zor yolun dışında kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gerektir. Büyük Türk milleti, bilgisizlikten, az emekle ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan bir araçla kurtulabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin aslından alınan Türk alfabesidir.”

* Gazi’ye göre, harf inkılâbının gerekçeleri nelerdir?

Arap alfabesi ile okuma-yazmanın çok zor olması(özellikle sesli harflerin olmaması nedeniyle), Arap alfabesinin Türkçenin ses özelliklerine uygun olmaması

1 Kasım 1928’de TBMM’de kabul edilen yasa ile Latin kökenli ‘Yeni Türk Harfleri’ kabul edildi. Ardından Yeni Türk alfabesini halkımıza öğretmek- okuryazar oranını yükseltmek amacıyla amacıyla Millet Mektepleri açıldı. Bütün Türkiye büyük bir okul haline gelmişti. Yeni harflerin kullanılmasını yaygınlaştırmak için 16-45 yaş arasındaki çok sayıda vatandaşın katıldığı kurslar düzenlenmiştir.

Yalnızca 1 Ocak 1929 tarihinde başlayan ders yılında bir milyondan fazla kişi derslere devam etmiş ve %50 başarıyla 500 binden fazla insan okuma yazma öğrenmiştir. 1936 yılına kadar süren seferberlikte bu rakam 2,5 milyonu geçti.

Atatürk, yeni alfabeyi tanıtmak, bu alfabenin benimsenmesini ve öğrenilmesini kolaylaştırmak için yurt gezisine çıktı. Birçok ilde yazı tahtasının başına geçerek yeni alfabeyi halka öğretmeye çalıştı, halka örnek oldu. Bu nedenle kendisine Başöğretmen unvanı verildi.

Harf inkılâbı ile Türk toplumunun çağdaşlaşması yolunda büyük bir adım atıldı.

Milli Kültür, Milli Kimlik

Kültür, toplumların kimliğidir. Atatürk, ulusal bir kültürün oluşturulmasını, halkı bir arada tutacak bağ olarak düşünülüyordu.

Dönemin batılı kaynakları, Türkleri dünya medeniyetine katkısı olmayan, yeteneksiz, sarı ırktan bir millet olarak tanıtıyorlardı. Hatta bu konularda daha ileri giderek Türklerin Avrupa’dan Asya’ya sürülmesi gereken bir barbarlar topluluğu olduğunu savunuyorlardı. Türkler ise tarihlerinin ve millî kültürlerinin yeterince farkında olmadıkları için bu asılsız propagandalara karşı koyamıyor ve kendilerine güvenlerini kaybediyorlardı.

Bu durum karşısında öğrencilik yıllarından beri tarihe ilgi duyan Gazi ise Türk milletinin köklü ve zengin bir tarihe sahip olduğunu biliyordu. Türklerin tarih boyunca kurduğu büyük devletler, dünya uygarlığının gelişimine sağladığı katkılar araştırılacak; bu sayede Türk tarihine yöneltilen olumsuz eliştirilere yanıt verilmiş olacaktı.

 Gazi, tarih konuları üzerine çalışıyor.

“Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara da sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek, bizler için borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Gazi, tarih inkılabı ile Türkleri milli kimlik sahibi bir millet haline getirmek istiyordu.

Türk tarihinin köklerini(İslam öncesi) araştırmak ve Türklerin dünya medeniyetine katkılarını ortaya çıkarmak amacıyla Türk Tarih Kurumu kurulmuştur.

Milli dil, millî kültürü öğrenmenin ve gelecek nesillere aktarmanın vazgeçilmez araçlarından biridir. Bu yönüyle de insanları birbirine yakınlaştıran ve onların bir millet hâline gelmesini sağlayan ana etkenlerdendir.

Gazi, Türk dilinin de Türk tarihi gibi, bilimsel incelemelere tabi tutularak, güzelliği ve zenginliğinin ortaya çıkarılması amacıyla 1932’de TDK’yı kurdurttu.

En uzak köye ve mezralara dek gidildi. Sekiz ay içinde, halk ağzından 125.988 Türkçe sözcük derlendi; bir yıl sonra bu sayı 129.792’ye çıktı. Böylece Türk dilinin zengin bir dil olduğu kanıtlandı.

Gazi’nin bir cumhurbaşkanı olarak, TDK çalışmalarına başkanlık etmiş, Türk Dil Kurultayı’nı toplamıştır.

Dilimize yerleşmiş yabancı kökenli kelimelerin atılarak, yerlerine Türkçe karşılıklarının bulunması çalışmaları yapıldı. Amaç Türkçeyi yabancı dillerin egemenliğinden kurtarılması idi. Zira dil bir milletin bağımsızlık sembollerinden biridir.

Atatürk’ün geometri terimlerini Türkçeleştirmesi dilde sadeleştirme çalışmalarına doğrudan katkıda bulunmuştur.(açı, üçgen, beşgen, çember, eşit, yatay, dikey…)

Gazi, tarih-dil öğretecek akademisyenler yetiştirmesi hem de hem de üniversitelerin de tarih-dil alanında çalışmalar yapması için Ankara’da DTCF’nin kurulmasını sağlamıştır.

TTK ve TDK’nın kurulması, Atatürk ilkelerinden milliyetçilik ile doğrudan ilişkilidir.

Üniversite Reformu

* Üniversite inkılabı neden yapılmıştır?

Gazi, çağdaş uygarlığın temelinin bilime ve onun uygulamaya geçirilmesiyle ortaya çıkan teknolojiye dayandığını biliyordu. Bilimin ve teknolojinin üretilip geliştirildiği yerler ise üniversiteler idi. Ancak Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış olan ülkemizde üniversite eğitimi yetersizdi.

Öncelikle Avrupa ülkelerindeki üniversitelere öğrenciler gönderdi.

Osmanlı döneminden kalan tek üniversite İstanbul’daki Darülfünun idi. Ancak Darülfünun, Türkiye’nin bilimsel gelişimi ve kalkınması yolunda kendisinden beklenen katkıyı sunamadı. İnkılapların halka benimsetilmesinde Darülfünun’dan gerekli destek alınamadı.

Türkiye’ye davet edilen Prof. Malche’den Darülfünun hakkında rapor hazırlaması istendi. Malche raporunda; üniversitede bilimsel yayın yapılmadığını hem hocaların bilgi düzeylerinin hem de eski yöntemlere dayalı ezberci eğitim yapıldığınıˇvurguladı. Öğretim üyelerinin yurt dışında yetiştirilmesi, yabancı dil eğitimine önem verilmesi, öğrencilerin araştırmaya yöneltilmesi, derslerde uygulamaya önem verilmesi gibi önerilerde bulundu. Ayrıca üniversitenin halka yönelik konferanslar düzenleyip bir dergi çıkararak toplum ile iletişim kurması gerektiğini belirtti.

TBMM’de kabul edilen bu kanunla Darülfünun kapatıldı ve onun yerine 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi kuruldu. Üniversitede tıp, edebiyat, hukuk ve fen fakülteleri ile çeşitli yüksekokullar oluşturuldu. Gazi, bir yandan bilimsel anlayışa sahip bir öğretim kadrosu kurulmasına önem verirken diğer yandan 1930’lu yıllarda Almanya’daki baskıcı

rejimden kaçan bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesini sağladı.

Yeni Türk Devleti’nin araştıran, sorgulayan, bilimsel değerleri rehber edinen(?), yeniliklere açık(?), ulusuna hizmet etme aşkı ile dolu(?) gençlere ihtiyacı vardı.

* Buna göre, üniversite reformu, hangi Atatürk ilkeleri üzerine inşa edilecektir?

Laiklik, inkılapçılık, milliyetçilik

Güzel Sanatlar ve Spordaki Gelişmeler

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

* Gazi’nin yukarıdaki sözleri nasıl değerlendirilebilir?

Sanatta gelişmeyi çağdaşlaşmanın bir gereği olarak görüyor.

“Efendiler. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözleri neyi kanıtlar?

Gazi’nin sanata ve sanatçıya büyük değer verdiğini

Atatürk, güzel sanatların ve sanatçıların desteklenmesini devletin görevlerinden biri olarak gördü. Onun çağdaş Türk sanatının gelişmesi için harcadığı çabalar sonucunda da ülkemiz müzik, resim ve heykelcilik sanatlarında önemli gelişmelere sahne oldu. Gazi, ulusal bir kültür oluştururken sanatı bu sürecin önemli bir unsuru olarak gördü.

Atatürk’ün müzik alanındaki düşüncelerini gerçekleştirmek amacıyla 1924 yılında Ankara’da (Batı) müzik öğretmeni yetiştirmek üzere Musiki Muallim Mektebi açıldı. Onu 1926’da Batı müziği çalgılarının eğitimini vermek üzere açılan İstanbul Belediye Konservatuarı izledi. 1936’da ise Ankara Devlet Konservatuvarı açıldı. Cumhuriyet konservatuvarlarında yapılan çalışmalarla dünya çapında orkestra şefleri, piyanistler, sopranolar ve keman sanatçıları yetişti.

Çağdaş anlamda ilk orkestra olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruldu(1932) ve konserler vermeye başladı.

Mustafa Kemal, sahne sanatlarına da büyük ilgi gösterdi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından hemen sonraki günlerde tiyatrocu Bedia Muvahhit’in sahneye çıkarak öncü olmasını istemiş, bu şekilde Türk kadınının toplum baskısı ve sahne korkusunu aşmasında çok önemli bir katkı sağlamıştır.

Atatürk’ün çabalarıyla cumhuriyetimizin ilk ressamlarını ve heykeltıraşlarını yetiştirmek amacıyla 1926 yılında kurulmuş olan Gazi Terbiye Enstitüsünde bir resim bölümü açıldı. 1927 yılında ise Osmanlı Dönemi’nden kalan Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu) Güzel Sanatlar Akademisine dönüştürüldü.

Okullarda resim, müzik dersleri okutulmaya başlandı.(1924)

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Gazi, ünü ressam İbrahim Çallı ile ‘Resim ve Heykel Müzesi’nin açılışında sergilenen eserleri inceliyor 1937

Atatürk birçok spor dalıyla ilgilendi ve ülkemizde sporun gelişmesine önem verdi; sporu millî eğitim politikalarının bir parçası olarak değerlendirdi. Dünyada beden eğitimini ülkesinde zorunlu hale getiren ilk devlet adamıdır.

Öncelikle Türk sporcularını yetiştirecek, beden eğitimi öğretmenleri ve spor uzmanları yetiştirmek üzere bir kurs açtırmıştır. 1922’de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adlı teşkilat kurularak sporun ve sporcunun maddi-manevi anlamda desteklenmesini sağlandı.

1930’da çıkarılan “Belediye Yasası” ile belediyelere spor alanları, stadyumların yapılması ve işletilmesi ile ilgili bazı yükümlülükler getirilmiştir.

Atatürk’ün Türk sporuna kazandırdığı en önemli unsurlardan biri de bayan sporculardır. Türk kadını 1926’da atletizm pistlerinde görülmeye başlarken, dünya kadınları Olimpiyatlarda ilk kez 1928’de pistlere çıkmıştır.

* Yukarıdaki paragraf Gazi’nin hangi özellikleri ile ilişkilendirilebilir? Hangi sonuçlar çıkarılabilir?

Yenilikçi olması, kadın erkek eşitliğini her alanda gerçekleştirmeye çalıştığını…

v

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar

 Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan İnkılaplar

Gazi’nin daha milli mücadele sürerken Maarif Kongresi’ni düzenlemesi. Neyi kanıtlar?

Eğitime önem verdiğini

Türk milletinin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmasını, Cumhuriyeti koruyacak ve geliştirecek bir neslin yetiştirilmesi için eğitim sisteminin düzenlenmesi zorunluydu.

Osmanlı ülkesinde, Dinî eğitim veren medreseler, Batı tarzında eğitim veren mektepler ve azınlıklar ile yabancılara ait okullar eğitim veriyorlardı.

* Neyi kanıtlar?

Eğitim birliği olmadığını

Azınlıkların kendi okulları, yabancı devletlerin(Fr., İng., Alm., ABD,…) açtığı okullar vardı ki bunların kuruluş amaçları, eğitim programları ve yönetimleri devlet denetimi dışında idi. Bu okulların bazılarında düşmanca bir zihniyetle bölücü ve yıkıcı bir eğitim verilmekteydi.

* Bir ülkede farklı eğitim anlayışlarıyla faaliyet gösteren okulların bulunması neye yol açabilir?

Dünya görüşleri farklı nesillerin yetişmesi, bu nesillerin ülke ile ilgili konularda çatışma içinde olmaları

Tevhid-i Tedrisat Kanunu: (3 Mart 1924) ∎ Ülkedeki bütün yerli-yabancı okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetim ve denetimine bağlandı. neyi kanıtlar?

Eğitim birliği sağlandığını, eğitim alanında bağımsızlığımızın korunduğunu

∎ Dini ağırlıklı eğitim veren medreseler kapatıldı. neden?

Eğitim birliğini sağlamak, laik ve çağdaş eğitimi gerçekleştirmek amacıyla

∎ Kız ve erkek öğrencilerin aynı yerde karma olarak eğitim görmeleri

∎ İlköğretimin tüm vatandaşlar için parasız ve zorunlu olması esası getirildi. Neyi kanıtlar?

Sosyal devlet anlayışının gerçekleştirildiğini, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmaya çalışıldığını

∎ Okullarda okutulan dersler; milli kültürü benimseten ve bilimsel esaslara uygun hale getirildi.

Sonuçta laik, çağdaş, milli ve bilimsel bir eğitim sistemi oluşturuldu.

Cehalete Karşı Açılan Savaş

Ülkemizde bırakın eğitimli olmayı, okuryazar oranı bile çok düşüktü (yaklaşık %10)

Atatürk’ün eğitimdeki en önemli hedefi; büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halkımızı okur-yazar hale getirmek- cahilliği ortadan kaldırmaktı.

“Büyük Türk milletine, onun bütün emeklerini verimsiz duruma sokan, zor yolun dışında kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gerektir. Büyük Türk milleti, bilgisizlikten, az emekle ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan bir araçla kurtulabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin aslından alınan Türk alfabesidir.”

* Gazi’ye göre, harf inkılâbının gerekçeleri nelerdir?

Arap alfabesi ile okuma-yazmanın çok zor olması(özellikle sesli harflerin olmaması nedeniyle), Arap alfabesinin Türkçenin ses özelliklerine uygun olmaması

1 Kasım 1928’de TBMM’de kabul edilen yasa ile Latin kökenli ‘Yeni Türk Harfleri’ kabul edildi. Ardından Yeni Türk alfabesini halkımıza öğretmek- okuryazar oranını yükseltmek amacıyla amacıyla Millet Mektepleri açıldı. Bütün Türkiye büyük bir okul haline gelmişti. Yeni harflerin kullanılmasını yaygınlaştırmak için 16-45 yaş arasındaki çok sayıda vatandaşın katıldığı kurslar düzenlenmiştir.

Yalnızca 1 Ocak 1929 tarihinde başlayan ders yılında bir milyondan fazla kişi derslere devam etmiş ve %50 başarıyla 500 binden fazla insan okuma yazma öğrenmiştir. 1936 yılına kadar süren seferberlikte bu rakam 2,5 milyonu geçti.

Atatürk, yeni alfabeyi tanıtmak, bu alfabenin benimsenmesini ve öğrenilmesini kolaylaştırmak için yurt gezisine çıktı. Birçok ilde yazı tahtasının başına geçerek yeni alfabeyi halka öğretmeye çalıştı, halka örnek oldu. Bu nedenle kendisine Başöğretmen unvanı verildi.

Harf inkılâbı ile Türk toplumunun çağdaşlaşması yolunda büyük bir adım atıldı.

Milli Kültür, Milli Kimlik

Kültür, toplumların kimliğidir. Atatürk, ulusal bir kültürün oluşturulmasını, halkı bir arada tutacak bağ olarak düşünülüyordu.

Dönemin batılı kaynakları, Türkleri dünya medeniyetine katkısı olmayan, yeteneksiz, sarı ırktan bir millet olarak tanıtıyorlardı. Hatta bu konularda daha ileri giderek Türklerin Avrupa’dan Asya’ya sürülmesi gereken bir barbarlar topluluğu olduğunu savunuyorlardı. Türkler ise tarihlerinin ve millî kültürlerinin yeterince farkında olmadıkları için bu asılsız propagandalara karşı koyamıyor ve kendilerine güvenlerini kaybediyorlardı.

Bu durum karşısında öğrencilik yıllarından beri tarihe ilgi duyan Gazi ise Türk milletinin köklü ve zengin bir tarihe sahip olduğunu biliyordu. Türklerin tarih boyunca kurduğu büyük devletler, dünya uygarlığının gelişimine sağladığı katkılar araştırılacak; bu sayede Türk tarihine yöneltilen olumsuz eliştirilere yanıt verilmiş olacaktı.

 Gazi, tarih konuları üzerine çalışıyor.

“Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara da sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek, bizler için borçtur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Gazi, tarih inkılabı ile Türkleri milli kimlik sahibi bir millet haline getirmek istiyordu.

Türk tarihinin köklerini(İslam öncesi) araştırmak ve Türklerin dünya medeniyetine katkılarını ortaya çıkarmak amacıyla Türk Tarih Kurumu kurulmuştur.

Milli dil, millî kültürü öğrenmenin ve gelecek nesillere aktarmanın vazgeçilmez araçlarından biridir. Bu yönüyle de insanları birbirine yakınlaştıran ve onların bir millet hâline gelmesini sağlayan ana etkenlerdendir.

Gazi, Türk dilinin de Türk tarihi gibi, bilimsel incelemelere tabi tutularak, güzelliği ve zenginliğinin ortaya çıkarılması amacıyla 1932’de TDK’yı kurdurttu.

En uzak köye ve mezralara dek gidildi. Sekiz ay içinde, halk ağzından 125.988 Türkçe sözcük derlendi; bir yıl sonra bu sayı 129.792’ye çıktı. Böylece Türk dilinin zengin bir dil olduğu kanıtlandı.

Gazi’nin bir cumhurbaşkanı olarak, TDK çalışmalarına başkanlık etmiş, Türk Dil Kurultayı’nı toplamıştır.

Dilimize yerleşmiş yabancı kökenli kelimelerin atılarak, yerlerine Türkçe karşılıklarının bulunması çalışmaları yapıldı. Amaç Türkçeyi yabancı dillerin egemenliğinden kurtarılması idi. Zira dil bir milletin bağımsızlık sembollerinden biridir.

Atatürk’ün geometri terimlerini Türkçeleştirmesi dilde sadeleştirme çalışmalarına doğrudan katkıda bulunmuştur.(açı, üçgen, beşgen, çember, eşit, yatay, dikey…)

Gazi, tarih-dil öğretecek akademisyenler yetiştirmesi hem de hem de üniversitelerin de tarih-dil alanında çalışmalar yapması için Ankara’da DTCF’nin kurulmasını sağlamıştır.

TTK ve TDK’nın kurulması, Atatürk ilkelerinden milliyetçilik ile doğrudan ilişkilidir.

Üniversite Reformu

* Üniversite inkılabı neden yapılmıştır?

Gazi, çağdaş uygarlığın temelinin bilime ve onun uygulamaya geçirilmesiyle ortaya çıkan teknolojiye dayandığını biliyordu. Bilimin ve teknolojinin üretilip geliştirildiği yerler ise üniversiteler idi. Ancak Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış olan ülkemizde üniversite eğitimi yetersizdi.

Öncelikle Avrupa ülkelerindeki üniversitelere öğrenciler gönderdi.

Osmanlı döneminden kalan tek üniversite İstanbul’daki Darülfünun idi. Ancak Darülfünun, Türkiye’nin bilimsel gelişimi ve kalkınması yolunda kendisinden beklenen katkıyı sunamadı. İnkılapların halka benimsetilmesinde Darülfünun’dan gerekli destek alınamadı.

Türkiye’ye davet edilen Prof. Malche’den Darülfünun hakkında rapor hazırlaması istendi. Malche raporunda; üniversitede bilimsel yayın yapılmadığını hem hocaların bilgi düzeylerinin hem de eski yöntemlere dayalı ezberci eğitim yapıldığınıˇvurguladı. Öğretim üyelerinin yurt dışında yetiştirilmesi, yabancı dil eğitimine önem verilmesi, öğrencilerin araştırmaya yöneltilmesi, derslerde uygulamaya önem verilmesi gibi önerilerde bulundu. Ayrıca üniversitenin halka yönelik konferanslar düzenleyip bir dergi çıkararak toplum ile iletişim kurması gerektiğini belirtti.

TBMM’de kabul edilen bu kanunla Darülfünun kapatıldı ve onun yerine 1 Ağustos 1933’te İstanbul Üniversitesi kuruldu. Üniversitede tıp, edebiyat, hukuk ve fen fakülteleri ile çeşitli yüksekokullar oluşturuldu. Gazi, bir yandan bilimsel anlayışa sahip bir öğretim kadrosu kurulmasına önem verirken diğer yandan 1930’lu yıllarda Almanya’daki baskıcı

rejimden kaçan bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesini sağladı.

Yeni Türk Devleti’nin araştıran, sorgulayan, bilimsel değerleri rehber edinen(?), yeniliklere açık(?), ulusuna hizmet etme aşkı ile dolu(?) gençlere ihtiyacı vardı.

* Buna göre, üniversite reformu, hangi Atatürk ilkeleri üzerine inşa edilecektir?

Laiklik, inkılapçılık, milliyetçilik

Güzel Sanatlar ve Spordaki Gelişmeler

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

* Gazi’nin yukarıdaki sözleri nasıl değerlendirilebilir?

Sanatta gelişmeyi çağdaşlaşmanın bir gereği olarak görüyor.

“Efendiler. Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatkâr olamazsınız.” Sözleri neyi kanıtlar?

Gazi’nin sanata ve sanatçıya büyük değer verdiğini

Atatürk, güzel sanatların ve sanatçıların desteklenmesini devletin görevlerinden biri olarak gördü. Onun çağdaş Türk sanatının gelişmesi için harcadığı çabalar sonucunda da ülkemiz müzik, resim ve heykelcilik sanatlarında önemli gelişmelere sahne oldu. Gazi, ulusal bir kültür oluştururken sanatı bu sürecin önemli bir unsuru olarak gördü.

Atatürk’ün müzik alanındaki düşüncelerini gerçekleştirmek amacıyla 1924 yılında Ankara’da (Batı) müzik öğretmeni yetiştirmek üzere Musiki Muallim Mektebi açıldı. Onu 1926’da Batı müziği çalgılarının eğitimini vermek üzere açılan İstanbul Belediye Konservatuarı izledi. 1936’da ise Ankara Devlet Konservatuvarı açıldı. Cumhuriyet konservatuvarlarında yapılan çalışmalarla dünya çapında orkestra şefleri, piyanistler, sopranolar ve keman sanatçıları yetişti.

Çağdaş anlamda ilk orkestra olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruldu(1932) ve konserler vermeye başladı.

Mustafa Kemal, sahne sanatlarına da büyük ilgi gösterdi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından hemen sonraki günlerde tiyatrocu Bedia Muvahhit’in sahneye çıkarak öncü olmasını istemiş, bu şekilde Türk kadınının toplum baskısı ve sahne korkusunu aşmasında çok önemli bir katkı sağlamıştır.

Atatürk’ün çabalarıyla cumhuriyetimizin ilk ressamlarını ve heykeltıraşlarını yetiştirmek amacıyla 1926 yılında kurulmuş olan Gazi Terbiye Enstitüsünde bir resim bölümü açıldı. 1927 yılında ise Osmanlı Dönemi’nden kalan Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu) Güzel Sanatlar Akademisine dönüştürüldü.

Okullarda resim, müzik dersleri okutulmaya başlandı.(1924)

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Gazi, ünü ressam İbrahim Çallı ile ‘Resim ve Heykel Müzesi’nin açılışında sergilenen eserleri inceliyor 1937

Atatürk birçok spor dalıyla ilgilendi ve ülkemizde sporun gelişmesine önem verdi; sporu millî eğitim politikalarının bir parçası olarak değerlendirdi. Dünyada beden eğitimini ülkesinde zorunlu hale getiren ilk devlet adamıdır.

Öncelikle Türk sporcularını yetiştirecek, beden eğitimi öğretmenleri ve spor uzmanları yetiştirmek üzere bir kurs açtırmıştır. 1922’de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adlı teşkilat kurularak sporun ve sporcunun maddi-manevi anlamda desteklenmesini sağlandı.

1930’da çıkarılan “Belediye Yasası” ile belediyelere spor alanları, stadyumların yapılması ve işletilmesi ile ilgili bazı yükümlülükler getirilmiştir.

Atatürk’ün Türk sporuna kazandırdığı en önemli unsurlardan biri de bayan sporculardır. Türk kadını 1926’da atletizm pistlerinde görülmeye başlarken, dünya kadınları Olimpiyatlarda ilk kez 1928’de pistlere çıkmıştır.

* Yukarıdaki paragraf Gazi’nin hangi özellikleri ile ilişkilendirilebilir? Hangi sonuçlar çıkarılabilir?

Yenilikçi olması, kadın erkek eşitliğini her alanda gerçekleştirmeye çalıştığını…

v

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder