TOPLUMSAL SORUNLAR VE SOSYAL SORUMLULUK
İnsanların yaşamda karşılaştıkları açlık, yoksulluk,
israf, işsizlik, trafik, çevre kirliliği, küresel ısınma, göç, çölleşme,
kaynakların azalması, salgın hastalıklar gibi bazı sorunlar vardır ki bunlar
toplumsal sorunlardır.
Bu sorunlar insan yaşamı için büyük tehditler
oluşturmaktadır. Çözümü için de ulusal ya da uluslara arası boyutta çaba
getirmektedir. Öyle ki toplumsal sorunların pek çoğu tüm dünyayı
ilgilendirmektedir.
Toplumsal sorunların çözümünde kişilere düşen
öncelikle bu tür sorunlara karşı duyarlı olmaktır. Duyarlılık oluştuktan sonra,
etkin çözüm arayışlarında etkin rol almaktır.
AÇLIK – YOKSULLUK
Dünyanın pek çok bölgesinde açlık ve yoksulluk
sınırlarının altında yaşayan insanlar vardır.
Yoksulluk, maddi yönden yetersiz olma, insan onuruna
yaraşır bir düzeyin altında olma durumudur. Yoksul insanlar temel ihtiyaçlarını
karşılayamamaktadır. Yoksul ülkelerde çocukların beşte biri yaşına erişemeden
ölüyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran %1’dir. Yoksul ülkelerde 5 yaşından küçük
çocukların %50’ si yetersiz beslenmektedir.
Dünya genellinde 854 milyon kişi açlık çekiyor.
Kuraklık, çatışma ve anlaşmazlıklar yanı sıra artan maliyetler yüzünden açlık
sorunu giderek de derinleşiyor.
Açlık ve yoksulluğu yok etmek için sadece acil
ihtiyaçlarla ilgilenmek yerine, bu olguların kökeninde yatan sebeplerle
yüzleşmek gerekiyor. Bunun için uluslar arası boyutta mücadele edilmesi
zorunludur.
İŞSİZLİK
Çalışmak istediği halde iş bulamayan yetişkinlere
işsiz denir. İnsanların gelişmelerinin ve onların korumaları önünde engel
oluşturan konular arasında işsizlik ve kötü çalışma koşulları vardır.
Çalışma hakkı, sosyal ve ekonomik bir haktır. Bu hak,
insan onurunu güvence altına almanın temel koşulunu sağladığı için önemlidir.
Bu hak güvence altına alınmadığında diğer haklarının hayata geçirilmesi
güçleşir.
İşsiz kişinin hem kendisine hem de kedine bağlı
yaşayanlara uygun yaşama koşullarını sağlayamaması, beraberinde sosyal güvenlik
sorunlarını ortaya çıkarır.
İşsizlik kişinin üzerinde psikolojik baskı oluşturur.
Gençler arasında işsizlik şiddet, su, intihar, uyuşturucu bağımlılığı gibi
sosyal sorunlara zemin hazırlar.
ÇEVRE-ÇÖLLEŞME
Hava, su ve toprak yeryüzünde hayatın devamını mümkün
kılacak en önemli üç varlığımızdır. Hayati öneme sahip bu kaynaklarımızın
endüstriyel atıklar, tarımda kullanılan zehirler, gübreler, genetiğiyle
oynanmış ürünler, evsel atıklar ve kitsel imha silahlarının etkileriyle zarar
görmesiyle ekolojik dengeler bozulmaya başlamıştır. Bu durumda doğal çevrenin korunması
insanlık için önemli bir sorun oluşturulmuştur. Sonuç olarak insanlar çevrenin
gelecekteki durumlarıyla ilgilenmek zorunda kalmıştır.
5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
1997’de Kyoto’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Konferansı’nda sanayileşmiş ülkeler sera gazı emisyonlarını
azaltmak üzere bazı taahhütlere bulundu.
Çölleşme: Erozyon, iklim değişikliği, ormanların
tahribi, toprağın aşırı kullanımı ve yanlış sulama yöntemleri nedeniyle ortaya
çıkıyor. Kıtlık, yoksulluk, sağlıksız beslenme, sel taşkınları göçlere neden
olabiliyor. Çölleşme, dünyada 110 ülkeyi etkiliyor, her yıl 6 milyar hektar
alan çölleşiyor.
Türkiye’de, doğal yapının bozulması, bilinçsiz riskini
ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Türkiye’nin tahıl ambarı olan Konya Ovası yeraltı
sularının sulama amaçlı çekilmesiyle çölleşme tehdidi altındadır.
Çölleşme ile mücadele için erozyon kontrolü, çölleşme
hakkında bilinçlenme, halkın katılımcılığı, ormanların korunması gibi
çalışmalar yapılması gerekiyor.
Okullar ve sivil toplum kuruluşları genç insanların
çevreyle ilgili konularda aktif olması için fırsatlar oluşturmaktadır. Gençler
yaşadıkları evleri, okulları evre dostu hale getirip yerel karar alma
süreçlerine katılım sağlayabiliyorlar. Mektup kampanyaları düzenleyerek
kendilerini ilgilendiren konularda barışçıl gösteriler yürüterek bölgesel ve
ulusal düzeyde kamuoyu tartışmalarına etkide bulunuyorlar. Greenpeace gibi
uluslararası kampanya örgütler aracılığıyla bir etki oluşturmaya çalışıyor.
Örneğin sokak gösterileri, bisiklet geçitleri, açık hava konserleri, okullarda
makale ve poster yarışları, ağaç dikilimi, geri dönüşüm çalışmaları ve çevre
temizliği çekildiği temalarla soruna duyarlılıklarını ortaya koyuyorlar.
KÜRESEL ISINMA
Fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus
artışı, toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle atmosfere
verilen doğaya zararlı gazların sera etkisi yaratmasıyla dünya yüzeyinde
sıcaklığın arasına küresel ısınma denir.
Küresel ısınmaya bağlı olarak kutuplardaki buzullar
eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerinde toprak kayıpları
artıyor. Bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türlerde de ya azalıyor
ya da tamamen yok oluyor.
Sera gazları güneş ve yer radyasyonunu tutarak,
atmosferin ısınmasında başlıca etkendir. Dünyanın dengesini bozan bu durum
karşısında en büyük görev insana düşüyor. İnsanların ölçülü tüketen, yeniden
kullanan, geri dönüştüren bir yaşam tarzı geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda
herkesin duyarlı olması bekliyor.
TRAFİK
Gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde trafik
toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde de önemli ve çözüm
bekleyen sorunların biridir.
Trafik sorunu toplumun her bireyini
ilgilendirmektedir; çözümü de toplumu tüm kesimlerin ortak çabasını ve
duyarlılığını gerektirmektedir.
Sorunun çözümünde, denetleme ekipleriyle birlikte
basın kuruluşları, sivil topum örgütleri ve vatandaşların bilinçli ve gönüllü
faaliyetlerde bulunmaları büyük önem taşımaktadır. Trafik sorunlarına duyarlı
ve başkalarının haklarına saygılı bir kuşak yetişmesine katkıda bulunmak soruna
en temel çözümdür.
Trafik kazalarının ve sorunlarının yaşanmaması için
sürücü ve yaya olarak duyarlı, dikkatli ve sorumlu davranmalıyız; görevlilere
yardımcı olmalıyız; gerek şehir içi, gerek şehirlerarası trafik akışında
kurallara uymaya ve uyarılara dikkate almaya özen göstermeliyiz.
SALGIN HASTALIKLAR
Deli dana, domuz gribi, kuş gribi, AİDS gibi bulaşıcı,
salgın ve tehlikeli hastalıklar insan yaşamı için tehdit oluşturmaktadır. Bu
tür hastalıklar günümüz dünyasında ulusal sınırları aşmıştır. Dolayısıyla bu
hastalıklarla mücadelede de uluslar arası işbirliği zorunlu hale gelmektedir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder